4 Ekim 2011 Salı

AZALARIN SON AKŞAM YEMEĞİ

Masadaki suskunluğun müsbet mi, yoksa menfi mi olduğu sarih bir şekilde anlam bulamadı.

O akşam, “bir masa etrafında toplanalım ve geleceğimiz hakkındaki ortak endişelerimize bir cevap arayalım” toplantısı için gidilen meyhanede; garsonun avucunun içine ustaca yerleştirdiği adisyona siparişleri yazarken, “kanlı mı olacak, kansız mı?” sorusuyla irkilen Solak Hattat, “anlayamadım diye soran gözlerle garsona baktı.

Duruma, “Bifteğiniz efendim.. nasıl pişirteyim.” diyerek açıklama getirdi garson, sorgu dolu bakışların karşısında.

Solak Hattat; “rica ederim her ne kadar yakın çevremde ‘efendi‘ sıfatıyla tanınmış olsam da, bu -efendimli- hitaplardan haz etmem arkadaşım” diyerek ince bir dokundurma ile konuyu değiştirdi.

-Ha bu arada benimki iyi pişsin ve lütfen köfte şekline getiriniz diyerek noktayı koydu.


Saat 8 sularıydı, rakıların suları ise henüz bardaklara konuyordu. Anlaşılan, aç midelerin telaşlı konuşmaları hakimdi henüz masaya. “patlıcan ezme alıyorum paşam, fava da fena görünmüyor ne dersin” gibisinden lakırtılardı bunlar. Buzların etraflıca serinlettiği bardakların, soğuk terlerini dökmesine ramak kala, ve dahi masaya ekistra istenen zeytinyağı ile terbiye edilen mezelerin çatallarla ilk temasının hemen akabinde, “e hadi camiye mi geldik” sorusuna gelen cevap, camın cama temasıyla sese büründü.


Yudumlar arasındaki sohbetler, tam Baron ve Hippi Efendi sayesinde eski direklerarası gecelerini aratmayacak niteliğe bürünmüştü ki, müşkülpesentizm nazariyesinin gaddar mimarı Melih Fuat Paşa; “hafızlar geyik güzel amma” diyecek oldu. Lakin aç karınla acele içilen rakının etkisiyle olacak, vejeteryenlik hudutlarında yaşadığı ‘border line’ kişilik özellikleri gösteren (ki zaman zaman iştahla götürdüğü söğüş, kokoreç ve de her türlü deniz mahsülüne olan düşkünlüğü ona bu tanımlamayı yapmamızı haklı kılacaktır) incognitus, sazan gibi lafa atladı: “bi de geyik mi söylediniz?!! yok daha neler!..” İncognitus'un Bu çıkışına karşılık haliyle masada üç noktalık kısa bir sessizlik hüküm sürdü. Kendine yönelen anlamsız bakışlardan kaçmak için rakısından sırıtarak bir yudum alan incognitusun, bu hınzır gülüşü ile şaka mı yaptığı yoksa ciddi mi olduğu durumu, zihinlerde noktası toraman bir soru işareti olarak imgelendi.


Paşa dikkati yine konuya çekmek için konuşmasını sürdürdü: “Öle mi Hippi Efendi... efendiler? Ne olacak bu tekkenin hali? Okunanın, bakılanın yerine yenisi konmaz oldu. Yazı getirin dedik, yanlış anlaşıldı, şortlar çekildi, çoraplar atıldı... Rica ediyorum efendiler, bir tekkenin kolay ayakta kalmadığı hepimizce malum. Bloque kiraları aldı başını gitti. Diğer taraftan, stopajı, sigortası, yendisi, içildisi... Hayır helali hoş olsun sözümüz yok. Ama kıymetli lakırtılar, kahkahalarla berheva oluyor, fezaya ulaşıyor. Oysa bunların virtüel alemde yer almasında bir iki parmak oynatmaktan öteye ne beis var. Rica edicem efendiler.” dedi. Bu sözler masada hafiften ısınmaya başlayan rakıların, tekrar damaklara ferahlık verecek serinliğe ulaşmasına sebebiyet verdi. Bunu farkeden Baron, “e hadi church’e mi geldik” diyerek neşeli bir soru cümlesi attı merkeze doğru.


Solak Hattat, fırsattan istifade “ben özeleştirimi veririm arkadaş” diyerek atıldı, masaya tekrar konan bardakların iki adedinin terinin örtüye yayılmaya yüz tuttuğu ilk saniyelerde. “Tamam elimde yarım bir projem var, tamam bir iki düzeltmeye ihtiyacı var diyerekten sürekli erteliyorum, haklısınız... Ama Hippi Efendi’nin bu suskunluğu bana mazaret yaratıyor efendim” diyerek topu derinlemesine Hippi Efendiye doğru tevcih etti. Hippi Efendi’nin bu derinlemesine atılan topu, ayağının altında istop etmesi ve bekletmesinden doğan sessizlik, masada bulunanlardan bazıları tarafından “no comment”, bazıları tarafından ise “fırtına öncesi sessizlik” olarak yorumlandı.


Bir düzine mezeye ve mevsim meyvelerine geçici mesken olan Frigidaire marka vitrinli buzdolabının üstüne yerleştirilmiş olan gramafondaki taş plaktan yayılan 'musahhih ezgiye' kulak veren Baron, sanırsam bu eser kürdil-i hicazkar geçilmiş üstat ne dersin diyerek Hippi Efendiye laf attı. Zihni hala atılan derinlemesine topta olacak ki, Hippi Efendi bu soruya "haklısın üstat, kürd dili ile ilgili mes'ele, bab-ı ali'deki muharrirler arasında bir hayli ihtilaf yaratıyor, " diye cevap verdi.


Bu sırada tarihi bir olaya tanıklık ettiğini anlayan incognitus’un, bir vakanüvis kıvraklığı ile peçeteye 'fıtı fıtı' diye bazı küçük notlar yazdığı, diğerlerinin nazarı dikkatini celb ediyordu.


O sırada yan masada hapşuran bir zata, “padişahım çok yaşa!” diye ünlenmesi, azalarda tebdil-i kıyafet dolaşan Abdülhamit ve hafiyeleri’nin oralarda olabileceği şüphesini yarattı. Oysa henüz zeman makinesi Solak Hattat tarafından icad edilmemiş ve seksen öncesine dönülmemişti...


... tu bi continyüd... dı gad is greyd...