27 Ağustos 2013 Salı

AKDENİZ DAYANIŞMA KAMPI İÇİN MİNİK BİR ÖYKÜ.


‘Bu topraklarda birçok şey olup bitiyordu ve ben olan biteni TV’ den izliyordum. 
Yıllar boyu aydınlar, gazeteciler, öğrenciler, sıradan insanlar öldürülüyor ya da hapse tıkılıyordu. Toplum mühendisleri, kendi sistemlerine uygun bir toplum inşa ediyordu. Kürt, alevi, sosyalist, eşcinsel, gayrimüslim, ateist ya da dindar; sistem, öğütemediği her bireyi düşman ilan ediyordu. Kadınlar eziliyor, horlanıyor, öldürülüyordu. Doğa, talan ediliyordu ve ben bunları onların uygun gördüğü ve izin verdiği kadarı ile TV’den izliyordum. Sonra gidip reklamlarda gördüğüm ürünleri satın alıyordum ve sistemi yeniden besliyordum. Aslında olana bitene çok kızıyordum ama karşı çıkacak gücü kendimde bulamıyor, hep bir süper kahramanın gelip bunları düzeltmesini bekliyordum. Ve yine sessiz kalıyordum, çünkü sonuçta ben, Kürt, alevi, sosyalist, eşcinsel, gayrimüslim, ateist, dindar ya da kadın değildim.
İnsanlar sokaklara çıkıp yürüyordu, insanlar gaza boğuluyordu. Ben yine TV başındaydım. Ve gaz öyle yoğundu ki, artık penceremden oturma odamın içine sızıyor, gözlerim yanıyordu. İşte o gazla ilk defa ben de televizyonu kapattım ve sokağa çıktım. Benim gibi sıradan insanların arasına karıştım. İlk birkaç ürkek adımdan sonra korku eşiğini aşıverdim. Yürüyüşüm değişti. Başı ve sonu gözükmeyen insan kalabalığına baktım, bir şeyleri değiştirmesini beklediğim süper kahraman buydu işte. Omuz omuza vermiş kararlı, vicdanlı, sıradan insanların dayanışması.
Ezberlediğim her şey tepetaklak olmuştu. Benden çok uzak olduğunu düşündüğüm bir sürü ‘öteki’ ile ne kadar yakın olabildiğimi gördüm. Tam teçhizatlı bir teröre karşı, bedeninden ve direnme iradesinden başka hiçbir şeyi olmayan insanların, hiç tanımadıkları insanların yardımına nasıl çıkarsız koştuklarını gördüm.
Güzel abiler, ablalar vardı. Başka bir hayatın mümkün olduğunu söylüyor, altı yıldan beri ‘Alternatif yaşamın demosu’ dedikleri bir festivali var ediyorlardı. Beni de çok çağırmışlardı ama hiç gidememiştim. Tam ‘bu sene’ diyordum ki, o festivalin bittiğini, daha doğrusu başka bir şekle dönüştüğünü öğrendim. Adı da ‘Akdeniz dayanışma Kampı’ olacakmış. Kesinlikle orada olmak istiyorum. Hem sokaklarda, parklarda, barikatlarda yaşanan o dayanışma ve direniş duygusunun gelip geçen bir rüzgâr olmadığını görmek, hem bundan sonra neler yapabileceğim konusunda kafamdaki sorulara cevaplar bulmak, hem de yalnız olmadığımı hissetmek ve yeni dostlar bulmak için. Ve belki biraz da müzik ve deniz… Bu kadar tazyikli su ve biber gazı deneyiminden sonra rahatlatıcı olabilir. 6-7-8 Eylül’de Foça’dayım.’