TROMPET LANETİ
veyahut KÖKLÜ BİR AİLENİN BİR NEFESTE ÇÖKÜŞÜ
Al takke ver
külah çevirerek günümüze uyarlayan
Tansu M.
Gülaydın
‘Ne ağlarsın benim zülfü siyahım, bu da gelir, bu da geçer
ağlama.’ Bu ezgiyi dört (4) yaşında, önünde nota olmadan, hatta nota bilmeden
çıkarttığında, dedesi Borazancıbaşı Celil Bey, trompet aletinde peşrev olmaz
diyerek konuyu geçiştirivermişti. Celil Bey, aileye ikinci bir trompetçinin
gelişini müjdeleyen bu icrayı görmezden gelerek, torunu Ergin’i oyun dışı
bırakmaya çalışıyordu, ama, nafile.
Aile dededen trompetçiydi. Celil Bey’in babası da, trompet
vasıtası ile hayat gailesinden kurtulma çabaları içine girmiş, cep harçlığından
artırarak aldığı bu (resimde görülen) eski posteri odasının duvarına asmıştı. O
dönemde, ‘Duvarda bir trompet asılıysa, o trompet elbet birgün öter’ sözünü
şiar edinmiş, gerçek bir trompeti eline alacağı günü heyecanla beklemeye
başlamıştı. Nitekim, günler aylar sonra beklenen an gelmiş, binbir zorlukla
alınan trompet, dedenin ellerinde nefes bulmuştu. Kendisi trompetine kavuştuğu
günü şöyle nakleder:
‘Sabah namazını
müteakip, annemin hazırladığı tahin pekmezli kahvaltıyı henüz tamamlamıştım.
Babam, bendeki heyecanı farketmiş olacak ki, kahvaltıdan hışımla kalktı.’
Hanım’, diye seslendi. Biz bu oğlanı, sokaklarda borazan çalsın diye mi
büyüttük, ailede bir kişinin nefesli çalması kafidir. Yaylılara, vurmalılara
niçün meyletmiyor bu mazarat, düşün ki, bundaki meyil, sonraki nesillere de
sirayet edecek, aile hepten borazancı kalacak, ben isteyerek mi çalıyorum bu
mereti, bana da babamdan kalmış bu istidat. DNA’mıza işlemiş bu lekeyi bir
yerde kırmak lazım gelir. Hanım, sana son kez söylüyorum, ya bu evlad bu
sevdadan vazgeçer veyahut ben bundan sonraki ömrümü Çelik Üçgen çalarak
geçiririm, diyerek kapıyı çarptı çıktı. Senelerdir trompet çalarak aileyi
geçindiren babamın, bir anda vurmalılara geçme kararı alması, hele hele bu
kararın Çelik Üçgen enstrumanında vücud bulması
aile için büyük bir risk idi. Annem blöfü gördü. Beni trompet
sevdasından vazgeçirmeye çalıştı ama, nafile. Babam, sonraki günlerini Çelik
Üçgen çalarak, nice büyük eserin içinde, kimi zaman bir ‘tinnnn’, kimi zaman
sadece bir ‘minnn’sesi çıkararak, içindeki sanatçı kişiliği yaşadığı topluma
transfer edemeden öldü.’
Babasının silik bir kişilik olarak bu dünyadan göçüp gitmesi
travmatik bir etki yaratmıştı Celil Bey’de. Trompet ile harikalar yaratacak
potansiyeli olmasına karşın, kendi oğlunu (Ergin’in babası) mahalledeki
sobacının yanına çırak verdi. Ailenin üzerine kara bir nefes gibi çökmüş olan
nefesli lanetini kırmıştı kendisine göre ama, gensel aktarım mola vermeyecekti.
İstidat, bu kez toruna nakil olacak, velhasıl, kabus bitmeyecekti. Aile
tarihine kazınmış bu kader yıllarca kahretti Celil Bey’i. Sigara üstüne sigara
tüketti senelerce. Yakalandığı KOAH hastalığı, Celil Bey’i bir süre trompet
meretinden uzak tuttu ama, asri tıbbın bütün imkanları kullanılarak yapılan
tedavi müsbet netice verdi. Sobacıya çırak olarak verilen oğul, ve onun oğlu
Ergin, Celil Bey’in kimi zaman mahalle düğünlerinde, kimi zaman Ajda Pekkan’ın
arkasında, kimi zaman İstanbul Gelişim Orkestrası’nda, kimi zaman Montreal Caz festivallerinde
trompet çalarak kazandığı paralarla büyütüldü. Sanatla geçen yıllara rağmen
Celil Bey, ailenin üzerindeki bu kara nefesten her an rahatsız olmuş, babadan
oğula geçen bu istidatın hiç olmazsa bu torunda (Ergin’de) vücud bulmamasını
istemişti, ama, nafile. İşte, Ergin de bir nefeste, daha önce duyması mümkün
olmayan bir ezgiyi bir batında çıkarıvermiş, lanetin sürdüğü gerçeğini Celil
Bey’in yorgun yüzüne şaklatıvermişti.
Aileden gizleyerek katıldığı okul bandosunda kısa sürede
sivrilmişti Ergin. Basit ritmler, ‘Beş para ver beş para ver, beş para yoksa on
para ver’ dünyası kesmiyordu Ergin’i. Bir 23 Nisan günü, çocukların başbakan
koltuğuna oturması misali kendisine tanınan, ‘Eric Truffaz yerine Babylon’da
konser verme’ fırsatını iyi değerlendirdi. Konserde sergilediği emprovize
girişimler, 8-10 yaş arasındaki seyirciyi, ‘Bir tünyaa birakin, biz
cucuklaaara’ seviyesinden ‘Traumatic Times vs. Trumpethic Sessions’ seviyesine
savuruvermiş, Ergin’e, hayranlarıyla birlikte büyüyen ilk trompetçi unvanını
kazandırmıştı.
Trompetçi Ergin Karabulut bugün, aile üzerindeki bu lanetten
kurtulma gayreti içinde yaşamını sürdürüyor. Ergin Karabulut, Ney enstrumanına
yönelerek aileiçi gensel aktarıma son vereceğini düşünüyor, ama, nafile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder