22 Kasım 2011 Salı
FİLATELİNİN BAMTELİ
4 Ekim 2011 Salı
AZALARIN SON AKŞAM YEMEĞİ
Masadaki suskunluğun müsbet mi, yoksa menfi mi olduğu sarih bir şekilde anlam bulamadı.
O akşam, “bir masa etrafında toplanalım ve geleceğimiz hakkındaki ortak endişelerimize bir cevap arayalım” toplantısı için gidilen meyhanede; garsonun avucunun içine ustaca yerleştirdiği adisyona siparişleri yazarken, “kanlı mı olacak, kansız mı?” sorusuyla irkilen Solak Hattat, “anlayamadım diye soran gözlerle garsona baktı.
Duruma, “Bifteğiniz efendim.. nasıl pişirteyim.” diyerek açıklama getirdi garson, sorgu dolu bakışların karşısında.
Solak Hattat; “rica ederim her ne kadar yakın çevremde ‘efendi‘ sıfatıyla tanınmış olsam da, bu -efendimli- hitaplardan haz etmem arkadaşım” diyerek ince bir dokundurma ile konuyu değiştirdi.
-Ha bu arada benimki iyi pişsin ve lütfen köfte şekline getiriniz diyerek noktayı koydu.
Saat 8 sularıydı, rakıların suları ise henüz bardaklara konuyordu. Anlaşılan, aç midelerin telaşlı konuşmaları hakimdi henüz masaya. “patlıcan ezme alıyorum paşam, fava da fena görünmüyor ne dersin” gibisinden lakırtılardı bunlar. Buzların etraflıca serinlettiği bardakların, soğuk terlerini dökmesine ramak kala, ve dahi masaya ekistra istenen zeytinyağı ile terbiye edilen mezelerin çatallarla ilk temasının hemen akabinde, “e hadi camiye mi geldik” sorusuna gelen cevap, camın cama temasıyla sese büründü.
Yudumlar arasındaki sohbetler, tam Baron ve Hippi Efendi sayesinde eski direklerarası gecelerini aratmayacak niteliğe bürünmüştü ki, müşkülpesentizm nazariyesinin gaddar mimarı Melih Fuat Paşa; “hafızlar geyik güzel amma” diyecek oldu. Lakin aç karınla acele içilen rakının etkisiyle olacak, vejeteryenlik hudutlarında yaşadığı ‘border line’ kişilik özellikleri gösteren (ki zaman zaman iştahla götürdüğü söğüş, kokoreç ve de her türlü deniz mahsülüne olan düşkünlüğü ona bu tanımlamayı yapmamızı haklı kılacaktır) incognitus, sazan gibi lafa atladı: “bi de geyik mi söylediniz?!! yok daha neler!..” İncognitus'un Bu çıkışına karşılık haliyle masada üç noktalık kısa bir sessizlik hüküm sürdü. Kendine yönelen anlamsız bakışlardan kaçmak için rakısından sırıtarak bir yudum alan incognitusun, bu hınzır gülüşü ile şaka mı yaptığı yoksa ciddi mi olduğu durumu, zihinlerde noktası toraman bir soru işareti olarak imgelendi.
Paşa dikkati yine konuya çekmek için konuşmasını sürdürdü: “Öle mi Hippi Efendi... efendiler? Ne olacak bu tekkenin hali? Okunanın, bakılanın yerine yenisi konmaz oldu. Yazı getirin dedik, yanlış anlaşıldı, şortlar çekildi, çoraplar atıldı... Rica ediyorum efendiler, bir tekkenin kolay ayakta kalmadığı hepimizce malum. Bloque kiraları aldı başını gitti. Diğer taraftan, stopajı, sigortası, yendisi, içildisi... Hayır helali hoş olsun sözümüz yok. Ama kıymetli lakırtılar, kahkahalarla berheva oluyor, fezaya ulaşıyor. Oysa bunların virtüel alemde yer almasında bir iki parmak oynatmaktan öteye ne beis var. Rica edicem efendiler.” dedi. Bu sözler masada hafiften ısınmaya başlayan rakıların, tekrar damaklara ferahlık verecek serinliğe ulaşmasına sebebiyet verdi. Bunu farkeden Baron, “e hadi church’e mi geldik” diyerek neşeli bir soru cümlesi attı merkeze doğru.
Solak Hattat, fırsattan istifade “ben özeleştirimi veririm arkadaş” diyerek atıldı, masaya tekrar konan bardakların iki adedinin terinin örtüye yayılmaya yüz tuttuğu ilk saniyelerde. “Tamam elimde yarım bir projem var, tamam bir iki düzeltmeye ihtiyacı var diyerekten sürekli erteliyorum, haklısınız... Ama Hippi Efendi’nin bu suskunluğu bana mazaret yaratıyor efendim” diyerek topu derinlemesine Hippi Efendiye doğru tevcih etti. Hippi Efendi’nin bu derinlemesine atılan topu, ayağının altında istop etmesi ve bekletmesinden doğan sessizlik, masada bulunanlardan bazıları tarafından “no comment”, bazıları tarafından ise “fırtına öncesi sessizlik” olarak yorumlandı.
Bir düzine mezeye ve mevsim meyvelerine geçici mesken olan Frigidaire marka vitrinli buzdolabının üstüne yerleştirilmiş olan gramafondaki taş plaktan yayılan 'musahhih ezgiye' kulak veren Baron, sanırsam bu eser kürdil-i hicazkar geçilmiş üstat ne dersin diyerek Hippi Efendiye laf attı. Zihni hala atılan derinlemesine topta olacak ki, Hippi Efendi bu soruya "haklısın üstat, kürd dili ile ilgili mes'ele, bab-ı ali'deki muharrirler arasında bir hayli ihtilaf yaratıyor, " diye cevap verdi.
Bu sırada tarihi bir olaya tanıklık ettiğini anlayan incognitus’un, bir vakanüvis kıvraklığı ile peçeteye 'fıtı fıtı' diye bazı küçük notlar yazdığı, diğerlerinin nazarı dikkatini celb ediyordu.
O sırada yan masada hapşuran bir zata, “padişahım çok yaşa!” diye ünlenmesi, azalarda tebdil-i kıyafet dolaşan Abdülhamit ve hafiyeleri’nin oralarda olabileceği şüphesini yarattı. Oysa henüz zeman makinesi Solak Hattat tarafından icad edilmemiş ve seksen öncesine dönülmemişti...
... tu bi continyüd... dı gad is greyd...
1 Ağustos 2011 Pazartesi
30 Temmuz 2011 Cumartesi
1 Temmuz 2011 Cuma
Bir nefes, hayat.
Bu kez mizahın ciddiyetinden uzak olarak:
Yaşam denilen şey gündelik hay huyun içinde akıp giden zaman, bizim hayat dediğimiz... Oysa aynı zamanda şu köy evlerinde insanın ferah feza nefes alması için düşünülmüş yer vardır, hayat derler ona da. Hani uzun bir günün sonunda, her hangi bir sebepten bunaldığı bir anda, belki işlenirken bir şeyle, ya da hiç bir şey düşünmeden sadece nefes aldığı yerin adı olan. Kelimeyi bu anlamıyla ilk duyduğumda biraz garipsemiştim, sonra anlamı demlenince zihnimde pek bir sevmiştim, yakıştırmıştım. Genel kullanımda hayat, bizim de çoğu kez farkında olmadan, sürgit yaşadığımız olana verdiğimiz ad diğer taraftan. Zihnimizde böyle yer etmiş. Bu durum bana sanki hayatın içinde de aldığımız nefesi farketmeden, giderek tıknefes halde koşuşturup, ölüme doğru gidiyor oluşumuzu hatırlattı.
Bu hatırlama, hayata dair olanı yeniden, bir kez daha gözden geçirmeme sebep. Aslına bakarsanız, ülke dediğimiz bu sınırlandırılmış topraklarda, onun ötesindeki diğer sınırlandırılmış topraklarda, yekününde yeryüzündeki çoğu yerde yaşanagelenlere tanık olmak. Bu olan bitenlerin talihsiz tanığı olmak... İçim daraldı, nefes alasım geldi. Belki hayatın üstüne düşünürken, ‘hayat’ı hatırlamama sebep olan bu.
Kültürümüzde, bir olaya tanık olunduğunda “aman karışmayalım, şahit yazarlar neme lazım” derler. Görmezden gelmeye alıştırmıştır insanımız kendini olana bitene. Oldum olası muktedirin zulmünden çekinir. Tarihi boyunca bu topraklarda görünür oldukça, olmak istedikçe kafası ezilmiştir çünkü. Kendini oyalar hayat gailesi ile, günü kurtarır, işini bilir. Fazla beklentisi yoktur, ama yan cebini de boş bırakmaz. İnsanın hamurudur bu, suçlamamak gerek aslında. Herkes hayattan beklentisi doğrultusunda, ya da hayatın kendine sundukları ile yaşayıp gider bu ömrü.
Bu ülkede her gün onbinlerin, yüzbinlerin hadi miktarın ne önemi var insanların, varoluşlarına dair ciddi sorunları olduğunu görüyorum. Kendileri olarak görünür olmak istiyorlar, var sayılmak istiyorlar. Muktedir ise kıyasıya yok sayıyor, görünür olmamaya zorluyor insanları. Bunu yaparken tam bir muktedir gibi davranıyor. Elinden geleni ardına bırakmadan, ama ardında kanıt bırakarak yapıyor. Ulu orta yapıyor, açık açık yapıyor, bilinenin tersine gözün görüp gönülün katlanacağını gösteriyor. Göz görüyor, başını çeviriyor, kapısını kapatıyor, perdesini çekiyor. Şahit yazmasınlar yeterki. Muktedirden yana olduğu sürece garantide hissediyor kendini, geleceğini. Ne yanılgı...
Ortalık toz duman, ortalık gaz duman. “Elinde bir çekiç varsa bütün sorunlar çivi gibi görünür” sözü, elinde gaz olan muktedirin insanları nasıl gördüğü konusunda beni oldukça düşündürüyor. Hayır niyetim söz oyunları ile ironi yapmak değil. Beni düşündüren, insana uygulanan bu şiddetin, böceklere karşı insan bilinçaltında yer eden o iğrenme ve korkma karışımı davranışla benzerlik gösteriyor olması. Daha doğrusu, bir grup insanın, diğer insanları insan vasfından soyutlayarak acımasızca sindirmeye, yok etmeye çalışması. Bunun dışında kalanların da bunu normalleştirme çabası. “Ama onlar da...” diyerek. Onlar kim? Sayısı on’larla ifade edilenler mi? Azınlık mı? Bu mudur bilinçaltı kodlarımız? Ne yazık...
Hiç gaz ‘yemedim’. Ama insanlar gazdan boğuldukça, şahitlikler dillendikçe, empati duygum benim de boğuluyor gibi hissetmeme neden oluyor. Kuru, acı tozun ciğerlerime dolup, bedenimi nefessiz bırakırken, nasıl can havliyle hareket ettiğimi hayal ediyorum. İnsan kendi canının derdine düştümü, ne diğeri kalır, ne toplum, ne ana, ne kardaş. Belki bir tek evladını korur insan böyle bir kıyametin ortasında. Bunun insan psikolojisinde yaratacağı etkiyi çok iyi biliyordur muktedirler. O yüzden hayasızca kullanıyorlar ellerindeki silahı, görünür olanı dağıtmak için. Ne acı..
Toplum mühendisleri, mühendisçe yaklaşıyorlar insana. Sistem kendi işleyişini aksatacak hiç bir şeye izin vermiyor. Hayalimde canlanan; grift çarklardan oluşan, tıkır tıkır çalışan, insanın yanında önemini yitirdiği devasa makina. Bir çok filmde metaforik anlatımlarla karşımıza çıkan o dev makina. Diğer yandan dişlilerin arasına atılan tahta bir terlik. Çarkların arasına sıkışıp çalışmasını engelleyen. Hani şu ‘sabo’ denilen. Dildeki ‘sabotaj‘ kavramının nesnesi. Zihnimizde olumsuz, korkunç, tehlikeli olan bir kavram sabotaj. Düzen içinde işleyeni engelleyen, işlemez hale getiren. Her daim belki de muktediri tedirgin eden. Bu günlerde empati duygusu bir sabo haline dönüşür mü diye soruyorum kendime, umut ediyorum. Bir sabo bırakılabilecek mi, dişlilerin arasına? İnsanı, hayatı öğüten bu dev makina sabote edilebilecek mi, insan olmanın onuruyla?
Hayat; nefes aldığımız yer. Aldığımız nefesin farkında olarak, her anının içinde var olmayı hakettiğimiz. Hepimizin özgürce nefes alabileceği, bunun kimsenin tasarrufunda olamayacağı yer, hayat.
10 Haziran 2011 Cuma
DUALARLA YAŞATIYORLAR
Dün ülke genelinde yapılan eş zamanlı operasyonlarda gizli bir örgüt deşifre edildi. Gözaltında alınan ilk ifadelerde müthiş bir komplonun bilgilerine ulaşıldığı düşünülüyor.
Anarşist olduklarını söylüyorlar:
Kendilerini “Spirituel Anarşist” olarak tanımlayan örgüt üyeleri, öncelikli hedeflerinin bazı zalimlerin, hesap vermeden ve yargılanmadan bu dünyadan göçüp gitmelerine engel olmak olduğunu açıkladılar.
Akıl hocaları var:
Medyumlardan, şamanlardan, budist rahiplerden, lamalardan, yogilerden, imamlardan, papazlardan, hahamlardan ve benzeri ruhani her türlü kişiden danışmanlık alarak kendilerini geliştirdiklerini söyleyen örgüt üyeleri, bir kolumuz da Maya’lar, Mu, Atlantis ve Mısır uygarlıkları, UFO’lar, ‘kuantum evreni’ gibi konularda araştırmalar yaparak alternatif yöntemler üzerinde uzmanlaştı dediler.
Uzun yaşamalarının sırrı konusunda çarpıcı açıklamalar:
Alınan ifadelerinde, “İtikatlı arkadaşlarımızdan oluşan oldukça kalabalık bir grup her akşam yatmadan önce, söz konusu kişilerin ölmemeleri için dualar ederek, inançlarına göre gerek tütsü yakarak, gerek tespih çekerek, gerek küçük sunakları önünde meditasyon yaparak bu dileklerini ruhsal kanaldan ulaştırmaya çalışırlar. Bunun yanısıra haftada bir, gruplar halinde toplanarak, çember oluşturup daha güçlü ruhsal sinyallerimizi ‘evren‘ için yollarız” diyerek itirafta bulundular.
“Amacımız mümkün olduğu kadar uzun yaşamalarını sağlamak. İnanıyoruz ki, gün gelip kurulacak ‘vicdan mahkemelerinde‘ bu zalimler hesap verecek. Çektirdikleri acılardan, söndürdükleri nice yaşam ışığından dolayı pişmanlık duymadan aramızdan ayrılmalarını istemiyoruz. Ayrıca uzun yaşayarak çektikleri sıkıntıların ruhlarına olmasa da bedenlerine yeterince ıstırap verdiği kanaatindeyiz.” dedikleri de sızan bilgiler arasında.
“Askeri Kanatları" da var:
İçlerinde beslenme uzmanı, ayurveda terapisti, alternatif tıp uzmanı, akupunktur uzmanı, masör-masöz, fizyoterapist gibi kişilerin, örgütün cephe kanadını (SA-C) oluşturarak, hedef kişilerin evlerine, tedavi gördükleri hastanelerine sızıp, fizyolojik olarak onları ayakta tutmaya çalıştıkları da ortaya çıktı.
Bir çok belge ve örgütsel dokümana da el kondu:
Operasyonlarda ele geçen eylem yapılacak kişiler listesinde tanınmış diktatörlerin yanısıra, bir çok eski ve yeni politikacının, devlet görevlisinin, sermaye sahibinin ismi yer alıyor. Operasyonda el konanlar arasında çeşitli müzik aletleri, pachwork hazırlanmış pankartlar, kitaplar, tütsülükler, tütsüler, çeşitli boy ve ebatta mumlar, tespihler, teleskoplar, bilgisayarlar, yüzlerce belgesel cd’si ve 1960‘lardan başlayan National Geographic arşivi var. Sorgulama sırasında işgüzarlık yaparak ele geçirilen tütsüleri yakmaya kalkan bir kaç görevlinin, tütsü dumanından etkilenip istem dışı ‘om‘ sesi çıkarması ve kucaklaşmaları üzerine, yangın söndürücülerle yanmakta olan tütsülere müdahale edildi.
Gözaltına almalar sırasında bir kaç örgüt mensubunun olay yerindeki kameralara “zulm ile abad olanın ahiri berbad olur” diye bağırdığı duyulmuştu.
Savcılığın sanıkları mahkemeye sevkinden sonra, hakimin “siz kafayı mı yediniz?” sorusu üzerine, sanıklardan C.Ö. (47) “sizce?” diyerek soruya soruyla cevap verirken, hakim “hayır size demiyorum, savcıya söylüyorum” diye düzeltti. Akabinde, şiddet barındırmayan, hatta kişilerin yaşamlarını uzatmaya yönelik iyi dileklerin yasalarca suç olamayacağını hatırlatarak takipsizlik kararı verdi ve grubu serbest bıraktı.
Serbest bırakılan grup üyeleri, yakınlardaki parka gidip ateş yakarak, hep bir ağızdan şarkılar eşliğinde dans edip halay çekti. Bir grup üyesi oluşturulan çemberin ortasına geçip, elindeki listede yer alan isimleri megafonla tek tek okurken, diğer üyeler her isimden sonra “çok yaşa!” diye bağırdı. Tüm isimlerin okunmasından sonra grup alaylı bir biçimde dağıldı.
(OHA - Smyrna)
5 Haziran 2011 Pazar
MAHKEMEDEN YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI
Durumu İdare Mahkemesi’nden kamu oyuna açıklama:
Parlamento Milletvekili seçimleri öncesinde, iktidarın icraatlarından yola çıkarak, sağda solda, kahvede yolda, fikir yürütmek suretiyle konuşup yorumda bulunan kişilerin, bu eylemlerine ivedilikle son vermeleri önemle duyurulur.
Yürüteceğiniz fikirler ve bunların sesli ifadesi size gaz, cop, tekme, tokat, gözaltı, gözaltında morluk, kalçada platin, kafatasında çatlak, kaburgada kırık v.b. olarak dönecektir. Üstelik haklarınızın hatırlatılması sırasında zarar gören ekipmanın ve tedavi masraflarının maliyeti de size ödetilecektir. Olur da bu fikirlerinizi yazılı olarak ifade etmeye kalkıp, bu yazdıklarınızı herkesin görebileceği yerlere astığınızda göreceğiniz samimi muameleden şikayet etmeyiniz. Üstüne üstlük demokratik hak ve özgürlüklerden hiç söz etmeyiniz. Ettiğiniz sözler, söz konusu edilmeyerek haklarınız kolluk kuvvetlerince uygulamalı olarak gösterilebilir. Bkz: “Nus ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” netekim.
Hadi diyelim bu uyarıları dikkate almadınız, fikir yürütmeye, bunları ifade etmeye, ileri gidip şikayet etmeye, durmayıp hak talep etmeye, coşup aynı fikirleri yürütenlerle bir araya gelmeye, kendinizden geçip görünür olmaya kalktığınızda yüzünüze gözünüze acı biber sıkılır. Orantısız hatırlatma yapılır, kalbiniz sıkıştırılır ve haktan muaf hale getirilirsiniz. Kim sıktıya gidersiniz. Kimliğinizin üstünde de durulmaz. Mahkeme alınan karar doğrultusunda, (Anayasanın 1984 no.lu maddesinin, G fıkrası O bendine göre) fikir yürütmeyi geçici olarak durdurmuştur. Kamuoyuna duyurulur.
(OHA - Neverland)
3 Haziran 2011 Cuma
Anneler Günü ve Babalar Gününe Yeni Düzenleme
Tarihleri her yıl değişen özel günlere netlik kazandırmak için hükümet kolları sıvadı. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı bünyesinde " Özel Günler Tarih Belirleme Komisyonu " kuruluyor.
Kurulacak komisyonda, Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlıktan 2, Diyanet İşlerinden 1, Türk Tarih Kurumundan 1, Milli Eğitim Bakanlığından 1, Devlet Meteorolji İşlerinden 1, Türkiye Esnaf ve Sanatkar Odası'ndan da 1 olmak üzere toplam 7 üye bulunması düşünülüyor. Devlet Bakanı Aliye Kavaf konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi;
Bilindiği gibi, özellikle bu anneler günü ve babalar günündeki belirsizlik, yıllardır kanayan bir yara. Şimdi misal, yakında babalar günü var. Desem ki bana tarihini söyleyin, hiç biriniz söyleyemez. Neden? Çünkü kesin bir tarih yok. Haziranın birinci pazarı mıydı, ikinci perşembesi miydi, hadi diyelim bildik, ikinci pazarı o tamam. Bu sefer de hadi bakalım bu hafta mıydı öbür hafta mıydı yoksa geçti mi? Milletin kafa zaten uçmuş ,yazık günah bu vatandaşa. Hayır burda kalsa iyi bir de işin aile içi boyutu var. Diimi ? Mesela kendimden örnek vereyim geçtiğimiz anneler günü bir hafta çocukların suratına bakmadım, anneler gününü unuttular diye. Bir pazar gününü evde geçirdim. Ziyaretime gelirler diye oturup bekledim. Akşama kadar ne gelen var ne giden. Meğer bir hafta sonraymış.Ya gördünüz mü bana da yazık. Boşu boşuna çocuklarla kötü olduk. Biz bakanlığımız olarak düşündük taşındık öncelikli olarak bu anneler ve babalar günü için kesin bir tarih belirlemeye karar verdik. Mesela sevgililer günü 14 şubatta, Yirmidokuz Ekim
29 Ekimde, kesin, net, hiç karışıyor mu? Dedik ki şu işin adını koyalım. Belirleyelim bi tarih diyelim ki şu gündür. Millet te bilsin ne gün anne günüdür, ne gün baba günüdür. Hem esnaf ta bilsin ne yapacağını, önünü görsün. Ne gün mal alacak, ne gün satış yapacak. Çeki var adamın senedi var, diimi arkadaşım?
Bir bayan gazetecinin son günlerde artan koca dayağı ve koca cinayetleri ile ilgili nasıl bir çalışma yapmayı düşünüyorsunuz? sorusuna ise bakan,
"Hoppalla ne alakası var şimdi" biçiminde tepki verdikten sonra ; "Bak güzel kızım ben de 27 senelik evliyim. Sen benimkini melek mi sanıyorsun? Biz nasıl idare ettik bunca sene? Azıcık alttan alsınlar azıcık ta cilve yapsınlar. Erkek kısmını idare etmek kadına düşer. Ay bu yaştan sonra millete kadınlık mı öğreticez " şeklinde yanıtladı.
OHA (olası haberler ajansı) ANKARA
2 Haziran 2011 Perşembe
Lahey'den Liderlere Uyarı
Yaklaşan seçimlerle birlikte liderlerin üsluplarının iyice sertleşmesi üzerine Lahey savaş suçları mahkemesi 'nden liderlere uyarı geldi. Lahey Savaş Suçları Mahkeme başkanı Robert J. Redcliff yaptığı açıklamada Türkiye'deki seçimleri izlemeye aldıklarını; özellikle R.Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun mitinglerde kullandıkları üslubun savaş suçları kapsamına girmesinden endişe duyduklarını belirtti. Redcliff liderlerin son günlerde birbirlerine hitap şeklinin mahkeme kriterlerine göre "Kavgada bile söylenmeyecek laflar" düzeyinde devam ettiği, bunun bir üst aşamasının da "Savaş suçu içeren sözler" sınıfına girdiğini de sözlerine ekledi.
SONLARI MLADİÇ GİBİ OLUR
Redcliff sözlerini şöyle sürdürdü ; "Valla böle devam ederlerse bizden günah gider. Kimsenin gözünün yaşına bakmayız. Sırp Kasabı'nı bile nasıl paketledik gördünüz. Tayyip babamın oğlu değil.Kimse terbiyesini bozmayacak işte o kadar."
KAVGADA SÖYLENMEZ
İşte liderlerin kullandıkları ifadelerden bazıları :
Şerrefsiz, alçak, çete, yalançı, uçan yalançı, cücük, dörtgöz, düdük makarnası, elma yanak, eşşolubeşkulak, badem bıyık.
OHA(olası haberler ajansı) La Haye
1 Haziran 2011 Çarşamba
12 eylül yargılanıyor
12 Eylül darbesi 31 yıl aradan sonra yargılanıyor. 12 Eylülün mimarları geç de olsa birer birer mahkeme önüne çıkarılmaya başlandı. Eski Milli Güvenlik Konseyi üyeleri Emekli Orgeneral Sedat Celasun ve Emekli Orgeneral Nurettin Ersin' in ardından Emekli Oramiral Nejat Tümer de hakim karşısına çıkacak.Hakkında tutuklama kararı çıkarılan Nejat Tümer Selimiye Camiinde yapılan sade bir törenden sonra Yüce Mahkeme'nin huzuruna getirilecek. Duruşmanın geniş kapsamlı yürütülen soruşturma aşamasında şimdiye kadar bir çok tanık dinlendi. Tanıklığına başvurulanlar arasında 12 eylül döneminde idam edilmiş işkencelerde ve ceza evlerinde hayatını kaybetmiş pek çok genç bulunuyor. Tümer'in dava dosyasının Celasun ve Ersin'in dosyalarıyla birleştirileceği ve davet gönderilen Şahinkaya ve Evren'in de katılmasıyla Mahkeme'den bir karar çıkmasının beklendiği bildirildi.
OHA(olası haberler ajansı) Araf
27 Mayıs 2011 Cuma
IP'İM İLE KUŞAĞIM, BİLİŞİM İLE AŞIĞIM..
APPLE FIRSATI DEĞERLENDİRDİ.
iPhone, iPad gibi ürünlerle son yıllarda bilişim sektörünün devlerinden biri haline gelen Apple, yeni ürünleri için ürettiği uygulamalara (Apps) bir yenisini eklediğini duyurdu.
ARTIK KASETLER SİZE BİR “PIT” KADAR YAKIN.
Yeni uygulamanın lansmanını “Tüm merak ettiklerinize bir “pıt” ile ulaşın, sıkıntıdan patlamayın, dokunmatik ekranınıza pıtlayın” sloganıyla yapan firma; kullanıcaların App Store’dan 30,99 $’a indirebilecekleri yeni uygulama sayesinde “-.avi, -.xvid, -.mhp, -.chp, -.akp, -.erg, -.ddv” gibi uzantılı dosyaları rahatlıkla izleyebileceklerini açıkladı. “Günümüzde artık siyasetin konulu, konusuz görüntülü mesajları kullanma tercihinden yola çıkarak bu uygulamayı geliştirmeye karar verdik. Yazılım departmanımızın yoğun ve özverili çalışmaları sonucunda, çok kısa zamanda uygulamayı satışa sunma olanağımız oldu. Yazılımın üstün özellikleri sonucunda artık bulanık konseptleri dahi, ayın 14’ü gibi, kabak gibi izleyebileceksiniz” açıklamasında bulunan firma yetkilisi, artan talep üzerine yeni ürünleri olan MPH5 çaların, en kısa zamanda raflardaki yerini alacağını müjdeledi.
22 Ağustos’da uygulanmaya başlanacak yeni internet yönetmeliğinin bu tür uygulamaların kullanımına kısıtlama getirmesi durumunun kendisine hatırlatılması üzerine, firma yetkilisi “böyle nemalanırken, siyasilerin bindiği dalı keseceklerini tahmin etmiyorum” diyerek karşılık verdi.
MICROSOFT’DAN FLASH AÇIKLAMA
Diğer yandan isminin açıklanmasını istemeyen bir Microsoft yetkilisi, akşam saatlerinde yaptığı açıklamada, bir teknoloji casusluğunun söz konusu olduğunu, bu yazılımı kendilerinin daha önce ürettiğini ve “-.bykl” uzantısı ile piyasaya sürdüklerini iddia etti. “Ancak her zamanki gibi taklitçi bazı firmalar bu özgün fikri çalarak, kendilerine mal ettiler” diyen yetkili, elindeki flash belleği gösterek “yazılımın bir kopyasını allahtan bunun içine, kaydetmiştik, buyrun inceleyin, tarihleri kontrol edin” açıklamasıyla olaylara yeni bir boyut getirdi.
(OHA - Silikonvadisi)
26 Mayıs 2011 Perşembe
aref ghafouri izleyenleri büyüledi
25 Mayıs 2011 Çarşamba
MHP’NİN ARDINDAN PLAYBOY’DA DA KASET SKANDALI !
24 Mayıs 2011 Salı
Gelişmekte olan ülkeler toplantısında, ergen sorunları tartışıldı.
Gelişmekte olan Ülkeler Topluluğu (GÜT) liderleri geçtiğimiz günlerde, daha önce gelişimini tamamlamış olan İsviçre’nin şirin kasabası Rondela’da bir araya geldi. Tüm haftasonu boyunca adeta kampa giren liderlerin toplantısında konuşulanlara dair sızan bilgiler şöyle:
- Arkadaş illallah dedim şu bluğ çağından bitmedi anasını satiim ergenlik sorunu bunların. Bütün gün elde telefon, bilgisayar birbirleriyle sürekli haberleşiyorlar. Tamam geyik muhabeti yapsalar ergendir yapar, rahatlasın, stresini atsın diyerek tolerans göstericez. Ama bunlar gelişmiş ülkelerdeki sosyal hakları (??) görüyorlar, sonra birbirlerini dolduruyorlar. Baba bizde niye yok?!! benim varlığım niye görmezden geliniyor?!! ben de özgürce yaşamak istiyorum! diye bağırıyorlar. Biz bir baba şefkatiyle, sabrıyla yaklaşmamıza rağmen avaz avaz bağırıyorlar. O dil pabuç gibi. Sonra dövünce, baba kötü.
- Sorma kardeş al bizden de o kadar, hayır bunlara gaz vericez diye elde avuçta kalmadı. Oğlum çalış, kızım alış-veriş yap, yavrum öde(v)meleri yapsana, sonra icra gelince karışmam bak demekten dilimde tüy bitti. Hayır ben bunlardan umudu kestim artık, bari çocuklarından hayır gelse.
- Bu zamanda devlet idare etmek kolay mı, soran yok. Masrafların ardı arkası kesilmiyor. Yok abi yok, bunlar askerde çok dayak yer söliim. Şeytan diyor ihbar et karakola, gözünü kışlada açsın eşeğin evladı. Bak İsrail nası adam ediyo kadınını, erkeğini. Eğitim şart abi. Sonra tepemize çıkıyor bunlar.
- Babacım şurdan colayı uzatsana şekerim düştü, elim ayağım boşaldı sinirden bak.
- Aman ağbi değmez bunlar için 'fuck it all' şu üç günlük dünyada sağlığından olcan.
- Şişşş ne dicem, neydi geçen gün seninkinin ayar vermesi öyle, yok demokratik haklar, reform, halkın sesine kulak ver felan..
- Ya bırak ya, ayak yapıyo puşt. Kamuoyunda sempati toplucak hesapta. Sen git adamın evini başına yık, etmediğini bırakma, sonra insan hakkı, uluslararası hukuk, kıl yün.. Yer mi lan ortadoğu çocuğu, encük...
- Hay ağzını öpiim... he he, korkma len mecaz ettik.
- Aga içim kıyıldı, yemeğe daha çok var mı?
- Anaa kalk len kalk az kalmış, one münut... ehe, ehe..
(OHA - Yersenkirshen)
23 Mayıs 2011 Pazartesi
Yasanan depremden sonra, “bir çatlama var, ama bir gram sızıntı yok” açıklaması.
Bölgede bulunan gümüş madenine ait siyanür havuzunda oluşan çöküntü nedeniyle yaşanan sızıntı tehlikesi, geçtiğimiz günlerdeki (Richter ölçeği ile 5.9 , bakanlık onaylı resmi ölçülere göre 5.7 büyüklüğündeki) deprem felaketiyle bir kez daha gündeme geldi. Tıpkı “Çevrecinin daniskası” olarak kendini tanımlayan hükümetin başı olan bakan gibi, konunun muhatapı diğer bakanlarımız da bu konuda endişe edilecek bir durumun olmadığını, konuyu takipte olduklarını, konuma hakim tepelerinden bildirdiler. Yapılan açıklamalarda, milli servetin değerlendirildiği bu tür girişimlerin önündeki engelin belli bir zihniyetten kaynaklı olduğu belirtildi. “Doğa ile dost bir hayat yaşamaktan dem vuranların, dost hayatı derken neyi kastettiklerini gerçekten merak ediyoruz” diyerek imalı bir açıklamada bulunan aileden sorumlu bakan, çevre ve sanayi bakanlıklarının yanında olduğunu belirtti. Yapılan ortak açıklamada, gelişimin ve zenginliğin düşmanı bazı çevrecilerin yaptığı yaygaranın aksine, endişe edilecek bir durumun bulunmadığını, “ar damarlarımızda bir kaç milim çatlama var, ancak vicdanlarımızda bir gram sızı'ntı yok, bunu aççık seççik ifade ediyoruz" dediler.
(OHA - Neverland)
19 Mayıs 2011 Perşembe
ACEMİ SEMAZEN DEHŞET SAÇTI 6 yaralı 2 kayıp
SÜNNET DÜĞÜNÜNDE FACİANIN EŞİĞİNDEN DÖNÜLDÜ
Bursa'nın Osmangazi ilçesinde Korhan ve Okan Çabalar ( 8-10) kardeşlerin sünnet düğününde acemi semazen dehşeti yaşandı. Kontrolünü kaybeden semazen davetlilerin arasına daldı. Görgü tanıklarının ifadesine göre olay dün gece 9.30 pm. sularında meydana geldi. Çocukların kesim işi bitmiş, pasta ve limonata ikramı başlamıştı. Davetliler pastalarını yiyip sohbeti koyulaştırırken bir yandan da huşu içinde sahnedeki semazen gösterisini izliyorlardı. Tam bu sırada salonda bulunanlar sahnenin kenarından gelen büyük bir şangırtıyla yerlerinden fırladılar. Semazenlerden biri garsonun elindeki limonata tepsisini devirmişti. Ne oluyor demeye kalmadan semazen bir anda kontrolden çıkarak döne döne davetlilerin arasına daldı. Ortalıkta koşuşturan ufak çocukları da eteğinin altına aldığı gibi girdabına katarak, önüne çıkan her şeyi yıka yıka salondan dışarı çıktı.
Geride enkaz yerine dönmüş düğün salonu ve çok sayıda yaralı bırakmıştı. Eteğinin altına kaçan yaşları 4 ve 6 olan iki çocuktan da bir haber alınamadı. Yakındaki ormanlık bölgeye doğru gittiği sanılan semazen ve çocukların arama çalışmasına, polis, jandarma, ve çok sayıda vatandaş katılıyor.
VALİ: BU OLAYDAN ÇIKARILACAK DERSLER VAR
Olay yerinde incelemelerde bulunan Vali Hüseyin Büyükbaş izler taze fazla uzağa gitmiş olamaz dedi. Acemi semazenin eşgalini gösteren robot resim de bütün birimlere dağıtıldı. Gece olması ve arazinin de ormanlık olması nedeniyle aramalardan henüz bir sonuç alınamadığı da gelen bilgiler arasında.
OHA (olası haber ajansı) Bursa
.