9 Mayıs 2011 Pazartesi

Ku Klux Klan gerçeği ve Bernard Shaw vakası üzerine bir inceleme.


Ku Klux Klan , yanlış bilindiği gibi Amerikan kökenli bir örgüt değildir. Gerçek, çok daha farklı ve çarpıcıdır. Ku klux Klan ,ilk olarak Karadeniz’de faaliyet göstermeye başladı.Örgütün doğuşu,Rus ve Ermeni kaynaklarında ve gizli Osmanlıca belgelerde şöyle anlatılıyor.

Zamanın valisi Fransız Hikmet Paşa - Alfons De Lamartine , kendisinden sitayişle söz eder - Karadeniz’de Rus ve Ermeni faaliyetlerine karşı, Cezayir ,Senegal v.s. ülkelerden devşirilmiş siyahi yeniçerilerden oluşan Kara Hamsi Fedaileri adında gizli bir polis örgütü tesis eder. Bu teşekkül,derin Osmanlı kapsamında olup,resmi kaynaklarda asla yer almaz ve faaliyetleri de bu yüzden gizli ve denetim dışıdır.

Bu siyahi çerilerin bölge ahalisi ile elbet içtimai ve iktisadi münasebetleri olmakta idi. Lakin ,iş cinsi münasebetler kurmaya gelince,bu zevat için Dar-ül Fuhuş’a bağlı Umumhaneler dışında bir seçenek yok gibiydi.

Ancak zaman içinde bir muamma hasıl oldu. Umumhanede istihdam edilen genellikle Rus ve Ukrayna kökenli odalıklar,belirli bir süre sonunda kullanılamaz hale geliyorlardı. Zira, -tıp ilminde ayıp yoktur - bu siyahi zaptiyelerin maslahatları (kamış) normalden çok daha iri idi. Dolayısı ile duhul esnasında bu cıvırların kukularında deformasyonlar vuku buluyor ve bir süre sonra yeterli randıman alınamaz hale geliyordu.Bu da aynı umumhaneyi kullanmakta olan bölge ahalisini huzursuz etmeye başladı.Ayrıca birçok hatunda Penisküs vakasına rastlanmaya başlamış idi. Zavallılar bu küskünlükte haksız sayılmazlardı.

Gerginlik ve husumet hızla artıyordu.Fransız Hikmet Paşa bu duruma uzun süre seyirci kalamadı ve siyahi zaptiyelere lüks tüketim vergisi koydu.Duhul ettikleri kuku başına 50 sikke lüks tüketim vergisi ödeyeceklerdi. Nekka sikke okka sikke sözü buradan gelir.

Tabiidir ki bu kez huzursuzlananlar Kara Hamsi Fedaileri oldu. Tüm tehlikeli işleri onlar yapıyor, Ermeni ve Rus komitacılarla mücadele ediyor,devlet-i alinin selameti için çalışıyor ama iş cins-i latif ile münasebete gelince devlet-i ali onlara sahip çıkmıyor ve Sikke-i İstihlak-ı Lüküs, yani lüks tüketim parası talep ediyordu. Kara zaptiyelerin ileri gelenleri, Humbaracı Beşir liderliğinde balıkhanede hemencecik bir toplantı tertip eylediler.

Humbaracı Beşir zaptiyeye şöyle hitap etti.

‘Efendiler.Lafı uzatmayalım. Fransız Hikmet Paşa ve idaresi, kukuyu bizlere lüks kılmıştır. Bu durumda bize düşen, isyandır.Kuku.bir zaptiyenin en tabii deşarj yolu ve en tabii hakkıdır. Kahrolsun Kukuyu Lüks Kılan zihniyet..’

Kara isyan başlamıştı. Kara Hamsi Fedaileri hep bir ağızdan bağırarak balıkhaneden Fransız Hikmet Paşanın konağına doğru yürüyüşe geçti.
‘KAHROLSUN KUKUYU LüKS KILAN ZİHNİYET..
KAHROLSUN KUKUYU LüKS KILAN.....
KAHROLSUN KUKUYULüKSKILAN.....
KAHROLSUN KU KYULUKS KILAN......
KAHROLSUN KU KLUKS KLAN.......
KAHROLSUN KU KLUX KLAN.......

Konağın önüne varana kadar, zaten Osmanlıca’ya tam hakim olamayan bu devşirmelerin ağzında slogan, bu hale gelmişti.

Bir araştırma gezisi için Karadeniz’de bulunan Bernard Shaw ‘Siyah Kalkışma ve Karadeniz Beldeleri’ adlı anı kitabında bu olayı şöyle naklediyor.

‘Fransız Hikmet Paşa’nın konağı, kaldığım han ile aynı meydana bakıyordu. Uyumak üzereydim ki uzaklardan gelen sloganlar ve ona eşlik eden bir ritim beni pencereye yöneltti. Tannn tannn tannn. Bu insan eti ile metalin kaynaştığı acaip bir ses idi. Kahrolsun Ku Klux Klan. Bu sözü ilk defa duyuyor ve tarihe tanıklık etmenin heyecanı ile titriyordum. Konağın merdivenlerinde yeniçeri vaziyet almış idi. Manzara-ı umumiyeyi tarif etmek icap ederse, enteresan bir satranç müsabakasını akla getiriyordu diyebilirim.’

Yine Osmanlı arşivine dönelim. Vakanüvis Kevork Ayanbeyan anlatıyor.

‘Bir kısım Kara Hamsi zaptiyesinin elinde meşaleler yanıyordu. Birkaçı ise bir kazanı kaldırmış idiler. Humbaracı Beşir ise maslahatını ritmik bir şekilde ama kararlılık ve küstahlık dolu bir tavırla kazana vuruyordu. (Bernard Shaw’ın işaret ettiği acaip ses buydu elbet.) Tannn-tannn-tannn. KAHROLSUN KU KLUX KLAN....... Tannn-tannn-tannn. KAHROLSUN KU KLUX KLAN.......'

Fransız Hikmet Paşa derhal beyaz yeniçeri marifeti ile Humbaracı Beşir’i derdest ettirip konağın balkonuna çıkarttı. Devlet-i ali, isyana asla müsamaha etmeyecek kadar sert, lakin kendine hizmet edenleri de unutmayacak kadar kadirşinas ve müşfikti. Bu yüzden Humbaracı Beşir’e aslında idamı gerektiren bu fiiline rağmen ibret verici başka bir ceza münasip bulundu. Fransız Hikmet, Humbaracı Beşir’i maslahatından konağın balkonuna astırdı ancak Beşir’in ayakları yere değip ceza caydırıcı olmaktan hayli uzak bir manzara arzedince Fransız Hikmet, Beşir’i ve otuzdört elebaşıyı iğdiş ettirerek Dar-ül Fuhuş bünyesinde peçeteci olarak istihdam edilmek üzere Anadolu’ya sevk ettirdi.

Bu olayın akabinde Kara Hamsi Fedaileri teşekkülü içinde sular durulmuş görünüyordu. Kara Hamsi Zaptiyeleri Devlet-i Ali’nin büyüklüğü karşısında yılmıştı ancak elebeşıların derdest ve iğdiş edilmeleri esnasında bazı beyaz yeniçeriler maksadı aşan sert muameleye başvurmuşlardı. Kara Hamsiler bunu unutmayacaklardı. Nitekim bir umumhane ziyaretinde bu beyaz yeniçerilerden bir kaçının darp edilip uzuvları kesilmek suretiyle ,iş konağa gözdağı verme noktasına gelince Fransız Hikmet Paşa kıvrak zekası ile bir karşı hamle planladı.

Zaptiyeye umumhaneye gitme denemeyeceğine göre,tek bir çare kalıyordu. Onların emniyetini sağlamak.Bu plan çerçevesinde Fransız Hikmet , bekar olan tüm beyaz yeniçeri için ayda iki kerre bilabedel (beleş) olmak kaydı ile kuku tahsis etti ve bu kanun, KUKU ÜL ETA’T yani Hükümet Kukusu olarak bilindi. Bu kanundan faydalanacak olanlara, umumhaneye giderken ve hüvviyetlerini gizlemek maksadı ile takmaları içün beyaz bez başlıklar dağıtıldı. İşte günümüzde kukuleta diye bilinen bu giysi, adını Kuku ül eta’t kanunundan almıştır. Ki bu giysi daha sonra bir kolu Amerika’da faaliyet gösterecek olan Ku Klux Klan’ın da alamet-i farikası olmuştur.

Elbette zaman içinde Klan da amacından saparak ırkçı bir istikamet kazanmış idi.Fransız Hikmetin şehrinde ırk savaşları başlamıştı.Her sokak başında bir tuzak kuruluyordu. Bernard Shaw bu yüzden bu şehire tuzak bölgesi anlamında ‘Trap Zone’ demiştir. Bu şehir günümüzde tarihi bir hata ile Rize diye bilinir.

Fransız Hikmet Paşa, kötüye gidişi önlemek maksadı ile kurmaylarını toplayıp onlara,
yeniçerileri evliliğe yönlendirme gayesi ile fikir danıştığında, Sazende Cem Paşa (Kıbrıs Valisi Fuar‘ın torunu) şöyle demişti.

’Paşam,siz askere sanattan vazgeçmeyi mi öğütlersiniz? Ben Japon ilinde şunu bildim ki Origami, kağıt katlama sanatı ise Poligami de kadın katlama sanatıdır. Derhal atılan Hattat Tansel Efendi münakaşaya müdahil olur.

‘Lakin monogami de kadına katlanma sanatıdır muhterem.’ Ki Tansel Efendi,bu argümanla Fransız Hikmet’i desteklemiş midir,karşı mı durmuştur, hala tarihte sır olarak kalan mevzulardan biridir.

Sanat için Karadeniz’e gelen Bernard Shaw, olan biten karşısında artık sessiz kalmayı içine sindiremedi. Ermenistan sınırına doğru atı ile ilerlerken olan bitenlerden sorumlu tuttuğu Fransız Hikmet Paşa’yı düelloya davet etti. Yazdığı düellonamede şöyle dedi.

‘Ey Fransız Hikmet. Seni düelloya davet ediyorum. Sen kılıcınla gel. Ben ise sanatımla, yani kalemimle. Ya zorbalık kazanacak, ya da sanat. Şafakta .......’

Fransız Hikmet Paşa, bir İrlandalı entelektüelin tehdidine pabuç bırakamazdı. Şafakta belirtilen yerde hazırdı. Lord Byron da gözlemci sıfatı ile orada idi. Düellonun iki tarafı meydana çıktılar. Beynelmilel gözlemciler,hakem heyeti ve mütercimler meydanın diğer ucunda idiler.Fransız Hikmet kılıncını çekerek ünledi.

‘Angard bre sefil.’

Bernard Shaw kalemini çıkardı ve Fransız Hikmet’i alnının ortasından mıhladı. Bu tek kurşun atan kalemi zamanın Scotland Yard’ında çalışan bir dostu ona hediye etmişti. Ortada gayrı kanuni bir vaziyet yoktu.Zira silahlar bilhassa düellonamede belirtilmişti. Kalem kılıçtan keskin değilse bile daha öldürücü olabiliyordu.Düelloyu uzaktan dürbünle seyreden Lord Byron mütercime sordu.Who win? Who shot? (Kim kazandı? Kim vurdu?) Tercüman haykırdı;
ART WİN. SHAW SHOT. (Sanat kazandı. Shaw vurdu.)
Kara Hamsi Zaptiyeleri sevinç ve coşku ile haykırmaya başladılar. ART WİN... SHAW SHOT... ART WİN... SHAW SHOT... ART WİN...SHAW SHOT...

Günümüzde Artvin Şavşat dolmuşlarının kalktığı bu meydanda husule geldi her şey...Ve Kara Hamsi Zaptiyelerinin torunlarından bazıları, bugün bu dolmuşlarda şoförlük yapmakta ve aynı meydanda o tarihi sloganı bağırmaktadırlar. ARTVİN ŞAVŞAT. ARTVİN ŞAVŞAT.ARTVİN ŞAVŞAT....

Evet sevgili okurlar.Ben bu araştırmamda bazı belgelere ulaşmakta zorluklarla karşılaştım.Tehdit edildim. Bir takım çevrelerce engellenmeme rağmen bu bilgilere ulaştım ve bunları kamuoyu ile paylaşmayı bir görev sayıyorum. Benden sonraki araştırmacılar için bir ışık olmasını diliyor ve gayriresmi tarih sahnesinde olan bitenin tek tek aydınlanacağı güzel günlerin düşü ile tüm okurları selamlıyorum.

Gökhan ÖZSES 31.01.2005 Karşıyaka

'İnanan birileri olduğu sürece tüm öyküler gerçektir. Paul Auster.'
'When a thing is funny, search it carefully for a hidden truth. George Bernard Shaw'

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder